21 Mayıs 2007 Pazartesi

Kararlar...

Kararlar...
Belki en zoru, belki de en kolayı bu seçtiğimiz.
Bazen en sevdiğimiz kırmızı kazağı küçüldüğü için gözden çıkarma kararını vermek, bazen başka bir kırmızı kazağı, üzerimize tam olsa da etiketine bakarak derin düşüncelere dalmak...
Dakikalarca telefonun harflerine bakıp da sadece bir “selam” yazmak ve ya yazmamak arasında kalmak.
O sık sık gittiğimiz restoranda, her seferinde baktığımız o menüde; fajita’yla cafe de paris’ arasında kalmak.

Bizler bu kadar ayrıntı düşkünüyken ve bu ufak kararsızlıklarla boğuşurken; sevdiğimizin bizi hiçbir zaman görememesi, bir türlü kalbimizdeki yerini bilememesine üzülürken; içinden çıkamadığımız bu gönül sancısında, mantığımıza mı duygularımıza mı kulak vermeyi seçemediğimizde...
İşte! Yine, bir karar vermek zorunda kaldığımıza kahrederiz...

Ve hatta; “O, asla bunu yapmaz! Asla böyle söylemez!” dediğimiz O’nun “bu”nu yaptığını ya da “böyle” söylediğini farketmek, zor da olsa... Bir karar vermek zorunda bırakır bizi.

İşte bu noktada yapılması gereken tek bir şey kalır ki; o da akışına bırakmak.
Tıpkı şarkıda olduğu gibi;
Akışına bırak damarında akan kan gibi
Akışına bırak dağlardan inen ırmak gibi..

Son karar...
Belki en zoru, belki de en kolayıydı bu seçtiğimiz... kim bilir?



-Esra Kuşcu-
24.05.07(01:55)

Hiç yorum yok: